Toplumsal bir olayın üzerinden 17 yıl geçtikten sonra bir takım abuk sabuk yorumlar yapmak kolay…
Bu; yarı ağıtla, yarı hedefsiz suçlamalarla dolu zırvalıktan öteye gitmez.
O günleri yaşayacaksın, ortamı bileceksin, dengeleri tartacaksın, hesap soracağın kişileri iyi tespit edip doğru soruları soracaksın.
Bol hamasetli, bilinen üç beş cümleyi satırlara dökersen, ortaya ne sonuç çıkarırsın ne de amaç!
Sivas yine 2 Temmuz sendromuna girdi ya; o tarihte akıl baliğ olmayanlar bile bugün ahkâm peşinde.
17 sene her yıl bu olaylarla ilgili yazı yazdım; olayların haftasında enine boyuna yazı dizisi yaptım.
“Olaylar bir tahrikti, yabancılar Sivaslıları kışkırttı” diye hedefsiz cümleler kurmadım.
Aksine, “Tahrik edenler ve bu ağır tahriklere çanak tutanlar o günkü mülki amirlerdi” dedim ve demeye de devam ediyorum.
Radikal sağın ve Radikal İslam’ın en üst perdede yaşandığı o günlerde; bırakın sözü, söylemi, havaya üfürdüğünüz nefesin bile karşılık bulduğu bir ortamda Vali ve Kültür Müdürü’nün amacı neydi hiç sordunuz mu?
Cadde ve sokaklarında nerden, ne zaman geldiği bilinmeyen cübbeli sarıklı gençlerin dolaştığı koca şehirde hiç mi istihbarat alınmadı? O günün istihbaratları ne diyordu hiç merak ettiniz mi?
En alakasız kişinin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a açık Cumhuriyet Meydanı’nda halka hitap ettirilmesi için organize yapıldığından ve son anda programdan çıkarıldığından haberiniz var mı?
Asıl plan neydi hiç kafa yordunuz mu? Konuşsaydı sonuçları ne olacaktı bir tahmininiz var mı?
Bir yandan hem şehirde hem kırsalda terör, diğer yandan memur eylemleri, siyasi parti geceleri, karışık bir siyasi ortam, güvenoyu almamış bir hükümet; yetmedi güvenlik en alt düzeye inmiş bir kent!
Böyle bir ortam, planlı mıydı, değil miydi aklına takılıyor mu? Can güvenliğini sağlayamadığı yığınla insanı en üst merci olarak davet edip göz göre göre çaresiz bırakanlardan hesap sordunuz mu?
“Hiçbir Valiyi kutlamadım ama bu Valiyi kutluyorum” övgüsünü almak için miydi tüm bunlar?
Bir tarafın hamasetiyle, oturup dövünmesiyle, öbür tarafın “Gelmesinler, karıştırmasınlar” demesiyle katedilecek bir yol değil bu. Öyle olsaydı 17 yıldır ortada bir tek sonuç, bir tek “işte bu” diyeceğimiz bir kanıt olurdu elimizde.
Sayfa sayfa yazılar yazıp bilindik şeyleri süslü cümlelerle her yıl pazarlayabilirsiniz.
Ancak, 17 yıl değil 117 yıl sonra da okuyacağımız yine bu ve benzeri yazılar olur.
Sıfıra sıfır, elde var sıfır…
(1 Temmuz 2010/Hakikat Gazetesi)