Fiske

Çanakkale savaşının en şiddetli günleridir. Düşman donanmasının amiral gemisi, İngiliz’lerin Queen Elizabeth zırhlısıdır.

Dönemin en gelişmiş teknolojisi ile üretip gururla sularımıza soktukları bu zırhlıya, İngiltere’yi süper güç yapmayı başaran Kraliçe 1. Elizabeth’in adı verilmiş, yine ittifakla Çanakkale’yi ilk geçecek zırhlı şerefine nail olması için en başa konulmuştur.

O zırhlı adına yakışır şekilde bir bir tabyalarımızı top ateşine tutarak büyük kayıplar verdirmeyi başarır. Sancağında dalgalandırdığı İngiliz bayrağı ile Boğazı geçmesi an meselesidir.

Son derece güçlü bir zırhla donatılmış olan Queen Elizabeth’i top atışlarımız sarsmaktan öteye etki etmemektedir. İlerlemesi bir türlü durdurulamaz.

Ta ki Elizabeth, Rumeli Mecidiye Tabyamızı top ateşine tutana kadar.

Vurduğu o son tabya, ilerleyişinin de kaderini değiştirecektir. Ya tüm donanmalar peş peşe Çanakkale’yi geçip kara savaşlarına gerek kalmadan İstanbul’a ulaşacaktır ya da bir mucize savaşı başka bir mecraya sürükleyecektir.

Son top atışıyla tabyamızdaki kahraman askerlerimiz şehit düşmüş, toplarımız ise hasar görmüştür.

Hayatta kalan iki askerimizden ufak tefek olanın gök mavisi gözlerinde adeta şimşekler çakar. Az önce tayınını paylaştığı, bir memleket havasında uzaklara dalıp gittiği arkadaşlarının cennet kokan cansız bedenlerine bakıp büyük bir hırsla yerinden fırlar.

O artık eni topu atmış kiloluk bir asker değil, tüm şehitlerin hıncını alacak bir devdir. Yaralı tabya komutanı ve diğer yaralı arkadaşının şaşkın bakışları ile gözlerini kapatıp kendinden beş kat ağır top mermisini bir anda sırtlanır ve topun ağzına sürer.
Çakmak çakmak olmuş gök mavisi gözlerini açtığında, Elizabeth’in tam kalbine nişan almıştır.

Onu kahraman yapacak ve diğer kahramanlarımızın göğsünü kabartacak tek atışı tam da istediği yere isabet ettirir. Bilir ki, zırhla donatılmış bu gemiyi rotadan çıkarmak için tek atışlık şansı vardır; o şansı da tereddütsüz kullanıp topu ateşlemiştir.
Rumeli Mecidiye Tabyamıza gelene kadar onca top atışına rağmen sarsılmadan ukala salınışı ve kibirli ilerlemesini sürdüren Elizabeth, bir anda dalgalara kapılıp balıkçı teknesi gibi sallanmaya başlar. Elizabeth’in mekanik kalbi, personeli gibi darmadağın olmuştur.

O gök mavisi gözlü koca yürekli asker, Elizabeth’i dümen sisteminden vurmayı başarmıştır. Tek atışla Elizabeth, Çanakkale’nin sularında yalpalamaktan ve sağa sola savrulmaktan öte hiçbir işe yaramayan yüzen tenekeye dönmüştür.

Şairin; “Sana kutsal gelen bin yıllık çınar / Fiske vuruşuyla yıkılır bir gün” dediği gibi, kutsal Elizabeth’i yıkacak fiske vuruşunu yapmıştır.

O tabyaya kadar döşenen mayınlardan adını taşıdığı kraliçe gibi İngiliz kıvraklığı ile kurtulmayı başarmış Elizabeth, dümensiz çarptığı mayınların patlamasıyla olanca haşmeti ve kibri ile Çanakkale’nin soğuk sularına gömülür.

Gök mavisi gözlü koca yürekli asker savaşın kaderini değiştirmiştir.

Sınır tanımaz hırsı ve kahramanlığı ile onbaşı rütbesine yükseltilerek o savaşta bir askere verilecek en büyük ödül olan çift tayın alma hakkını da kazanmıştır. Rütbesini onurla takar, ancak çift tayın hakkını her gururlu Türk askerinin yapacağı gibi reddeder.

Gururla ve belki şaşkınlıkla hikayesini okuduğunuz o kahraman Koca Seyit Onbaşı’dır …

Ufak tefek bedeni elli yaşındayken, 1939 yılının tam da bu ayında vereme yakalanmış, ecel onu şehit arkadaşlarıyla buluşturmuştur.

Ruhu şad olsun!

O da diğerleri gibi bugün, hemen şimdi okuyacağımız bir Fatiha’yı hak ediyor.

(19 Aralık 2019/İrade Gazetesi)