Her şey; televizyonlarda ahkâm kesen uzmanlar, doktorlar ya da kartviziti bol unvanlarla dolu tanımadığımız insanların konuşmaları ile başladı.
Dediler ki, “Açıkta satılan sütü almayın şu hastalığa yakalanırsınız..”
İnandık ve paket süt içtik; sonra öğrendik ki süt diye süt tozu içirmişler bize yıllarca…
Ev yoğurdunu yemeyin dediler; hazır yoğurtlar jelâtin ya da bilmediğimiz yoğurta benzetilmiş kimyasallar çıktı.
Dondurmamıza bile karıştılar. Hazır dondurmaların içinde süt olmadığını öğrendik.
Bizi bitirdiler.
El yapımı tereyağı yemeyin dediler; inandık, hazır tereyağları aroma katılmış margarin çıktı.
Sucuğumuza, pastırmamıza bile karıştılar. Sonra öğrendik ki, koca firmalar bize sakatat yedirmiş…
İçtiniz mi doyuran sularımıza bile karıştılar. “İçmeyin, şu şu hastalıklara yakalanırsınız” dediler.
Duyduk ki, plastik şişelerle susuzluğumuzu giderdiğimiz sular, işlenmiş sularmış.
Kışlık peynir almayı unutturdular. Her yıl alıp salamura yaptığımız peynirlerin yararlı değil zararlı olduğunu söylediler.
Uzman değiliz; uzman zannettiklerimizin konuşmalarına itimat ettik.
Marketlerden aldığımız çoğu peynirin yine sütten değil süt tozundan, bol kireçli, bol kimyasallı ürünler olduğunu öğrendik.
Dedim ya, bizi sadece tüketici olarak bitirmediler, üretici olarak ta bitirdiler.
Ne üreticimize güvendik, ne de bakkalımıza, manavımıza, kasabımıza…
Bizi büyük firmaların büyük marketlerinde sattıkları süslü püslü ürünlere mahkûm ettiler.
Ne tavuk besleyen kaldı, ne horoz… Kuş gribi olursunuz dediler, bir gecede hormonla büyütülmüş piliçleri, günde 5 kere verim aldıkları yumurtaları yedirdiler.
Sebzeyi meyveyi hiç saymayın. Vahametin büyüğü orda yaşanıyor.
Şimdi diyorlar ki, aklınıza gelen gelmeyen kanser türleri türedi. Organik yiyin için…
Biz bittik…
Sağacak ne ineğimiz, koyunumuz, ne besicimiz, ne sütünü sağıp süt, peynir, tereyağı olarak satacak üreticimiz kaldı.
Bizimle birlikte onlar da bitti…
Bitirdiler…
(4 Temmuz 2010/Hakikat Gazetesi)