ÇEŞME

Mahallenin en itibarlı hatta mukaddes yeri olduğunun farkında mı acaba çeşme? Adı sokak çeşmesi lakin insan gibi yaşamakta ve acaba cümle mahlûkat gibi hissetmekte midir? Gülenle gülmekte, ağlayanla ağlamakta, anlatana sırdaş olup, yüreği yanmışa kana kana ikram etmekte midir billur sularını? 

Neler görüp geçirmiştir; sular borularla çekilip evlerin bahçesinde akıtılmadan evvel kuşkusuz mahallenin en kutsal yeridir. Varlığı huzur verir, güven verir, suyu şifadır. Mahallenin hayat kaynağıdır, cümle çoluk çocuk yerler mühürlenmeden koşup doya doya suyunu içer, elini yüzünü, üstünü başını temizler. Ahali her sabah sitillerle, helkilerle, testilerle keşik olur başında. Sünnetlere, düğünlere, cenazelere eşlik eder. 

Çeşmenin sesini duyuyor musunuz? Belli ki, hafızası vardır. Kendine has bir dili vardır. Eğer siz o dili anlarsanız, anlatacak çok şeyi vardır.

***

İşte bak, yine bir sokak meclisi onun etrafında toplandı. Kadiriye teyze, Esma hatun, ürkek tavırlarıyla taze gelin Türkan, Sebahat’ların evde kalmış kızı Zakire koyu bir sohbetin içindeler. 

Altına konulan sitili doldurmakla meşgul olan çeşme adeta kulak kesilmiş. Sanki pür dikkat dinlemekte.

Meğer Şerife ninenin gaz ocağı bozulmuş, Salih efendiye söylemiş tamir et diye aldırmamış. İçerlemiş o da. Kaç gündür ekmekle idare ediyormuş. Kaynatamamış çorbasını!.. 

Aniden gürültüyle akması hiddetinden mi çeşmenin? Ne o ses öyle? 

Taşan sitili alıp altına boş kovayı yerleştirirken söze girdi Kadiriye Teyze, yapılamazmış gaz ocağı, iyice elden avuçtan çıkmış, öyle demiş Salih efendi. 

Çeşme hüzün dolu sanki. Lülesinde beliren su kabarcıkları gözyaşları olmasın? Hem ağır ağır akması üzüntüsünden mi?

Neyse ki az sonra Neriman Hanım gelecek. Şen şakrak gülüşüyle ve üstüne başına yansıyan zenginliğiyle. Ne kadar da yeni entarisi, eşarbı, terlikleri…  Gördünüz mü koluna yeni bir bilezik takmış pırıl pırıl. Sohbete kaldığı yerden girecek sanki tüm konuşulanları dinlemiş gibi, “Biz de var kullanmıyoruz. Ben götüremem yanlış anlar, biriniz alıp bırakıverseniz ya n’olur ki?” diyecek. 

Bakın gördünüz mü, çeşme bile duygulandı. Sevincini sanki daha bir coşkulu akarak gösteriyor. Hal bu ki, yeni sürmemişler miydi altına kovayı… Doldurdu da taşırdı bile.

***

Geçen akşam bir genç vardı başında. Kana kana içtiği soğuk suyun ardından bir cigara tellendirmiş, bir de türkü mırıldanıyordu. Sevdiği mi vardı acaba? Yoksa bu mahalleden bu çeşmenin müdavimlerinden miydi? Şu bizim işveli genç kızımız Seher olmasın? Yok yok… Onun bir sözlüsü var askerde. Kim o vakit? Yine o türküyü mırıldanıyor bak işte…

Ey sevdiğim sana bir şikâyetim var / Ne sevdiğin belli ne sevmediğin / Ben de bir insanım bir de canım var / Ne sevdiğin belli ne sevmediğin / Hainsin oy zalimsin oy nedeyim oy.

Halil Emminin kesik kesik ciğerini parçalarcasına gelen öksürük sesi olmasaydı daha çok eşlik edecekti çeşme türküye. 

Dikkat ettiniz değil mi, sanki akışının ritmini değiştirdi, gürül gürül çağlama sesini bırakıp temposunu düşürdü. O ahenk içinde geceyi bölen şırıltısını sanki dertli bir aşığın yürek yakan nidasıyla bütünleştirdi.

Daha kim bilir kaç gece, gecenin güneşi, gündüzün ayı saklamasına şahit olacak. Şiddetli yağmurların azametine inat, akustiğini, dinginliğini hiç bozmadan kalabalık arasında salınan nazlı ceylan gibi akışını sürdürecek.

***

Kışın gördünüz mü o çeşmeyi? Tamam suyunu azaltacak belki, çat ayazı hafif serinliği ile buharlarını saça saça delip gelecek; ama size elinden gelen tüm maharetiyle bir sanat eseri meydana getirecek.

Soğukla, ayazla el ele verip etrafa sıçrayan her damlasını bir kristale dönüştürecek. Sabah uyandığınızda onu bembeyaz gelinlik içinde göreceksiniz. Kurnasından lülesine kadar buzlarla süslediği görüntüsü sizi de hayrete düşürecek. Her damlayı kristale çevirip ucu ucuna ekleyip bir dantel naifliğinde, kendini, etrafını süsleyip kışın keyfini sürecek. 

Görmediniz mi, kardanadam yapmak için kar yağmasını sabırsızlıkla bekleyen afacanları? İşte bizim sokak çeşmemiz her zaman afacan. Yıllar geçtikçe çocukluğundan hiçbir şey kaybetmiyor. Bakın kurnasının etrafını nasılda buzdan kocaman bir kutuya çevirmiş. Kendi sığacağı kadar bir boşluk bırakıp tüm kurnanın üzerini kristal örtüyle kapatmış. Ya şu lülesinin etrafında oluşturduğu kristal heykel? Çocuklar onu bir canavara, kadınlar camdan yapılmış bir peri masalı sarayına, yaşlı amcalar hoyrat bir kocakarıya benzetecek. Aman bu alkarısının işi olmasın? Öyle ya, daha geçen gece anlattı Şakir Dede hikayesini. Hep böyle gece yarısı ortaya çıkar yeni doğmuş lohusa kadın arar, etrafa iz bırakır kaçarmış.

Ne güzel gülüyor çeşme fark ettiniz mi? Bakın, soğuğa inat yine buharlarını saça saça coştu. Kahkahası mı bu onun acaba?

Sahi, şu yanı başındaki sokak lambası ile dostlukları biter mi bir gün? İnadına bütün ışınlarını çeşmeye yansıtmıyor mu? Birbirlerine bakışıp aşk şarkıları mı söylüyorlar? Bundan mı bazen gecenin sessizliğinde sokağın taa öbür ucundan duyuracak kadar şırıltıyla akması, bazen de sessizliğe gömülüp akmıyormuş gibi saklanması?

Eyvah! İşte Esma hatun geliyor, kalın basma entarisinin üzerine sünmüş hırkasını geçirmiş, yaşmağını burnunun üzerine kadar çekmiş, elinde sobadan çektiği bir kova külle…

Az sonra elindeki köstavası ile çeşmenin tüm şevkini, neşesini, yerlere, duvarlara resmettiği hayallerini kapkara edecek. O da haklı. Yaşlı genç, çoluk cocuk ve cümle ahali kayıp düşmesin diye kömür küllerini çeşmenin sabaha kadar özene bezene yaptığı kristallerin üzerine atacak.

Esma hatunun köstavasıyla külleri her serpiştirdiğinde çeşmenin nasıl mahzunlaştığını, sessizliğe büründüğünü gördünüz mü? İçin için nasıl üzüldüğünün hissediyor musunuz? Akışındaki kesintisiz melodinin nasıl sekteye uğradığını fark ettiniz mi? Ne demişti şair; Hiç bitmeyecek bir zevk verirken beste / Bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir. 

Ahenk kesildi işte. Zaten Şakir Emmi de, elindeki küçük nacakla yaklaşıyor yavaş yavaş. O da her kış kendine vazife edindiği gibi duvarlarındaki ve kurnasındaki sanat eserlerini kıracak. Damla damla ördüğü kışlık giysisini bir çırpıda tuza çevirip sokak çeşmesini kışın çat ayazında açıkta ve çıplak bırakacak. 

Ne kadar da ürktü çeşme.

Sahi üşür mü acaba? Muhakkak üşür. Ama sıkıntı yok. Bıkmadan usanmadan her gece farklı bir desenle yeniden kendini buzdan giysinin içine hapsedecek. Şakir emmi bir inat, sokak çeşmesi bir inat. O kıracak, çeşme yeniden buzlanacak.

Hele bir yaz gelsin, hele bir can yoldaşları serçeler etrafında gülüp eğlensin… Sokak kedileri ve köpekleri susuzluğunu gidermeye başlasın o zaman görün siz çeşmenin neşesini. Ürkek ürkek taşına konan serçelerin üzerine akıtsın sularını, bir güzel serinletsin onları, dillerinden dökülen nağmelere şırıltıysa bir eşlik etsin… Görün siz o zaman aralarındaki görünmez aşkı, birbirlerine nispet yapmalarını, karşılıklı şakımalarını.  Ya kediler? Lülesine kadar dilini uzatıp serinleyen sokak köpekleri? 

Sanki daha mı bir candan akıyor o vakitler çeşme? Şırıltısına haklı bir gurur mu yüklüyor ne?

***

Nihayet buluştular can dostu Deli Kaya’yla. Herkes deli diyor ona. Hep gülüyor. Tek ayağı sanki plastikten. Bastonuna yüklenmese sağ eliyle, o ayağı taşımayacak gibi vücudunu. Ah şu yaramaz afacanlar yok mu? Ne isterler Deli Kaya’dan? Peşinden ayrılmazlar, oyunu bırakıp garibi kızdırmanın gayretine düşerler. Çeşme kızar sanki Deli Kaya’nın yerine. Daha bir gürülder akarken. Deli Kaya hiç kızmaz aksine, bastonunu havaya kaldırınca kaçışıp gider çoluk çocuk bağıra çağıra. 

Bak yine oturdu kurnanın başına. Belli ki onun çeşmeye, çeşmenin ona anlatacakları var. Bir şeyler mırıldanıyor Deli Kaya. Ne diyor acaba? Niye sessizce dinliyor çeşme? O susunca sanki şırıltıları mı artıyor? Yoksa kadınların sabahki çeşmebaşı sohbetini mi anlatıyor Deli Kaya’ya? Yahut nasihat mi ediyor? Arada elini ıslatıp başına, yüzüne, ensesine sürüyor Deli Kaya, ama ne diyor ki çeşme ona? Gözünü kısıp niye uzun uzun bakıyor suyun akışına?

***

Anlaşıldı, bu gece de efsunlu gelecek çeşmenin sesi çocukların kulağına. O, geceye aralıksız bir şeyler anlatacak, anlattıkları çocukların rüyalarında peri masalları olacak. En erken kalkıp çeşme başına koşan çocukla yeni hikâyeler başlayacak.

Kaç çocuğun sünnet yemeğine, kaç evliliğin düğün yemeğine, kaç rahmetlinin yıkanmasına vesile oldu. Kaç gelinin derdini dinledi, kaç ninenin hatıraları ile hüzünlendi, neler gördü neler geçirdi. En kötü anılar onunla akıp sonsuzluğa gitti. En güzel anlar ve anılar onunla vücut bulup sofraları, mideleri, ciğerleri şenlendirdi.

Şimdi mahzunlar, yalnızlar ve suskunlar. Şen şakrak türküler söyleyip şırıl şırıl akmıyorlar. Bir gün yerle yeksan olmaya başladılar. Avucuna akıp yüreğini soğuttuğu, hatıralarını dinleyip sohbetlerine sessizce ortak olduğu, onlarla ağlayıp onlarlar güldüğü insanlar, onu harap olana kadar unuttular. Yıkılanı yapmadılar, kuruyanı akıtmadılar. Son şırıltılarındaki feryadı duymadılar, son damlalarındaki gözyaşını anlamadılar.

***

Çeşmeler; mahallemizin, sokağımızın, hatta insanlığımızın, Müslümanlığımızın simgesi, kültürümüzün parçası, kimliğimiz, benliğimiz… Haznesi, çatısı, birçoğunun işlemeli saçağı, zarif kitabesi, alınlığı, maşrapalığı, ayna taşı, lülesi, yalağı, kurnesi, tekne seddi, çeşmiciği, dinlenme yeri ve kemeriyle yaşayan kültürümüz çeşmelerimiz.

Şimdi Ali Kızıltuğ’un o meşhur türküsünü seslendirmekteler:

“Ceylanlara su vermeyen pınarım/ Taşlarına baykuş konmuş gel hele…”

(Hayat Ağacı Dergisi – Sayı: 44 – 2022 Güz)

“ÇEŞME” için bir yorum

  1. Değerli dostum,yaşımız elli”nin üzeri…
    Şimdilerde hepimizin elinin altında akan bir çeşme olunca,kaleme aldığın o çocukluğumuzun geçtiğimizin mihenk taşları çeşmelerin başına belki de hiç varmaz olduk.Bir çok değerlerimiz gibi maalesef ağzımızı dayayarak kana kana su içtiğimiz çeşmelerde mazinin tozlu raflarında kalmış gibi.Halbu ki her satırını yaşayan bireyleriz.Bizleri o günlere götürdün teşekkür ederiz.Bu yazını okuduktan sonra çeşmeler yine gözüme takılır oldu içime tarifi mümkün olmayan bir huzur geldi,sağol varol.Yüreğine kalemine sağlık 🙏

Metin MAŞALI için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.